GÖKTEN İNEN PAMUK DEĞİL,KAR

Kış mevsimini  sevmiyordum, çünkü hava aşırı soğuk olduğu için dışarıya pek çıkamıyordum. Bir de sık sık hastalandığım için ateşim çıkıyordu. Bu mevsimde hava kapalı, dışarı soğuk olduğundan hep daracık koğuşta kalmak çok sıkıcı oluyordu. Fakat size çok mutlu olduğum bir kış gününü anlatmak isterim.

Hapishane denilen kutu yaşamında pencerede gördüğüm ilk beyaz pamuğun hikayesi çok ilginçtir. Bir sabah uyandığımda, gökyüzünden avluya bembeyaz parçacıkların indiğini gördüm. Bunları daha önce hiç görmemiştim. Olağanüstü güzel görünüyordu, olanları daha iyi görmek için merakla ranzanın üstüne oturdum. Ortam büyüleyiciydi; merakla dans eder gibi bir ahenkle yukardan inen beyaz pamuk parçacıklarını seyrettim. Pamukla vücudumdaki pişiklere ilaç sürüldüğü için pamuğu biliyorum, yumuşacık olduğundan çok seviyorum. Avluya doluşan pamuk parçacıklarını heyecanla seyrettikten sonra, avlu kapısının görevli tarafından bir an önce açılmasını bekliyordum. Görevlinin geldiğini o bilindik şak şak kapı seslerinden anladım.
Gökten inen pamuğu daha yakında görmek ve onları avuçlamak istiyordum. Avlu kapısına gittim, henüz açılmamıştı. Görevli sadece dış kapıyı açmış ve sabah kahvaltısı getirmişti, çok üzüldüm. Garip elbiseli kadın görevlinin gelmesini bu kadar sabırsızlıkla beklediğim hiç olmamıştı. Gökyüzünü gördüğümüz yer sadece avluydu, gökte bu kadar güzel beyaz bir cümbüş varken avlu kapısının açılmaması beni çok üzmüştü. Camın arkasından gördüğümü dışarıda görememek üzüntü veriyordu bana.

İlerleyen vakitte kapı açıldı. Kapı açılır açılmaz ne göreyim; etrafı yüksek duvarlarla çevrili avlu bembeyaz pamuklarla dolmuş, her şey muhteşem görünüyordu. Avlu kapısından fırlayıp hemen pamukların üzerine atladım ve yuvarlanmaya başladım. Vücudum tatlı bir soğuklukla ürperiyor, şimdiye kadar beni üşütmeyen pamukların şimdi neden üşüttüğünü anlamaya çalışıyordum bu mutluluk anında. Annem ve güzel arkadaşları avluda beni seyrediyor ve gülerek mutluluklarını paylaşıyorlardı. O heyecan anlarında yepyeni bir şey öğrendim: Meğer gökten yağan beyaz parçacıklar pamuk değil, karmış…

Halbuki ne kadar da emindim onların pamuk parçacıkları olduğundan. Annemi ve arkadaşlarını hiç bu kadar mutlu ve heyecanlı görmemiştim. Avuçlarının içinde biriktirdikleri kardan top yapıyorlar, sonra çıngıraklı kahkahalar atarak birbirlerine atıyorlardı.

Aman Allah’ım, ne güzel bir gündü bu…

Onlara bakarak kartopu yapmayı ben de öğrenmiştim, benimkiler daha küçük oluyordu ama kimin umurunda ki? Kartopu yaparken ellerim üşüyor hatta parmaklarım hissizleşiyordu, ama hiç dert değildi doğrusu. Kutuya girdikten sonra karı bir daha görüp göremeyeceğim, ona dokunup dokunamayacağım belli değildi. Annem de bana engel olmadı, istediğim kadar kartopu yapıp oynadım.

Bir ara bahçede kardan yapılmış birini gördüm; evet yanılmıyordum. Annem ve güzel arkadaşları Kardan Yusuf yapmışlardı!… Ne kadar heyecanlandığımı anlatamam size. Kardan Yusuf’un burnu havuçtan, gözleri siyah zeytinden yapılmıştı. Başına küçük elbisemi bere olarak geçirdiklerinde her şey tamamdı.  Avlu iznimiz bitip koğuşa girdiğimizde Kardan Yusuf avluda durmaya devam ediyordu, onu içeri getirmek yasakmış. Sanki koğuşun penceresinden içeri bakıyor, bizi gözetliyordu. Kardan Yusuf bazen gökyüzünü seyrediyor ve benim gibi çok mutlu oluyordu. İki gün sonra bir sabah uyandığımda Kardan Yusuf’u göremedim, erimişti… Kardeşim veya en yakın arkadaşım ölmüş gibi üzüldüm, kalbimdeki bu acıyı hiç unutamayacağım galiba.