AVLUYA ÇIKIŞ

Kutu yaşamında avlu önemli bir alandır, avlunun çatısı masmavi gökyüzüdür çünkü. Avluda geçirdiğimiz kısıtlı dakikalarda avlu duvarının üstünde heybetle yükselen gökyüzünde daha fazla şey görebilmek için boynum ağrıyıncaya kadar yukarı bakardım. Bazen sevimli kargaya benzeyen kuşlar uçardı bu daracık göğümüzde. Annem kuşların da çeşit çeşit olduğunu, bu çeşitliliğin dünyamızı süslediğini söylüyordu.

Dünyamızı ne zaman göreceğim acaba?

Hapishane denilen kutu kayatı dünyamızın dışında olduğuna göre farklı bir yaşam alanına mı geçeceğiz?

Orada elyaf bebeklerimle oynamak yasak mı?

Ya sevimli karga? Ben dünyamıza geçtikten sonra izimi bulabilecek mi?

Bunlar benim iin çok önemli sorunlar, çünkü sevimli kargayı da elyaf bebeklerimi de kaybetmek istemiyorum.

Fakat burası da çok sıkıcı. Daracık bir kutunun içinde hep birlikte yaşıyoruz, çok kalabalığız. Annemin arkadaşlarını bu kadar sevmesem asla dayanamazdım herhalde bu karmaşaya. Kutu o kadar dar ki koşup oynayamıyor, atlayıp zıplayamıyorum. Bunları yapmaya kalktığımda gövdemin bir parçası ranzalara çarpıyor ve çok acı çekiyorum. Çektiğim acı sadece bedensel değil, içimde bir yerler de acıyor, fakat neresi çok bilmiyorum.

Garip kıyafetli sevimsiz kadın görevli demir kapıları açıp avluyu işaret ettiğinde hemen avluya koşmak istiyorum. Beton duvarlara baka baka çok garip hissediyor, biraz mavi görmek istiyorum. Tenimde ve soluğumda farklı bir esintinin etkisini hissetmek bana iyi geliyor. Açık hava yani, açık havada olmak güzel bir şey.

Annem avluya çıkmayı ne kadar sevdiğimi bilse de beni bazı etkilerden korumaya çalışıyor. Mesela soğuk havalarda üşütmemden korkuyor. Hastalanırsam doktora gitmek, ilaç almak, iyileşmek çok zormuş.

Bunları anlayamıyorum. Dünyamızda da çocuklar hep böyle bir kutuda mı yaşıyor? Anneleri onları da gökyüzüne göndermiyor mu? Öyleyse ne anladım ben dünyamızın farklılığından?

Tenimde rüzgarın okşayışını hissetmek istiyorum ben. Yanlış bir istek mi bu?