OYUNCAKLARIMI ÇOK SEVİYORUM
Kutu hayatımızın daha güzel olmasını ve mutlu büyümemi isteyen annem bana oyuncak almak istiyordu. Aslında oyuncağın ne olduğunu bilmiyordum fakat annemin söylediğine göre çocukların mutluluğu için çok önemli şeylermiş oyuncaklar.
Kutu hayatı sınırlıdır; odadan bile izinsiz çıkamadığınız bir hayat nasılsa öyle yani. Hapishane denilen bu alanda temel ihtiyaçlarımızı temin edebileceğimiz kantin vardı, ancak orada oyuncak satılmıyordu. Kutuya oyuncak sokmak yasakmış.
Peki kutuda çocuk büyütmek neden yasaklanmıyor?
Burada anlaşılmaz bir durum var, çözemiyorum. Annemle güzel arkadaşlarının hararetli sohbetlerinden anladığıma göre, aslında çocuklar kutuda büyümemeliymiş. Fakat zalimler bu kurallara uymuyormuş.
Zalim ne demek sahi? Mutlaka korkunç bir anlamı var, beni mavi gökyüzünün sınırsızlığından koparan, annemi ve arkadaşlarını ağlatan bir varlık, zalim…
Neyse, ziyaretçilerimizin geldiği günlerin birinde canım dedemin bana oyuncak getirdiğini ve kutu hayatının görevlileri tarafından içeri alınmadığını öğrendik. Bunu duyduğunda annem çok üzülmüş ve ağlamıştı. Doğrusu oyuncağın ne olduğunu bilmediğim için annemin bu üzüntüsüne anlam verememiştim. Onun bu kadar üzülmesine dayanamayan güzel arkadaşları,
-Sen hiç üzülme, dediler, biz Yusuf’a en güzel oyuncakları yapmasını biliriz…
Bunu söyledikten sonra kafa kafaya verip çalışmaya başladılar. Yastıktan çıkardıkları elyafları çorapların içine doldurup, bebek gövdesi yaptılar annemin güzel arkadaşları. Başta ne olduğunu anlamamıştım, fakat tükenmez kalemle kara kaşlı kara gözlü, kırmızı dudaklı bir bebek ortaya çıkıverince anladım oyuncak denen şeyin ne olduğunu.
Annem haklıymış; oyuncaklar muhteşem şeyler, onlarla yatıp onlarla kalkıyor, hatta onlarla konuşuyorum. Kutuda birlikte yaşadığımız kadınlardan biri, bebeklerimden birine sarı ve siyah yünlerden saç yaptı. Aman Allah’ım, bu nedir böyle? Muhteşem bebeklerim vardı artık. Biri kız, diğeri erkek…
Oyuncaklarım ne kadar güzel olursa olsun onları hiç kimseye göstermemeliydim, dediğim gibi oyuncak yasaktı kutu yaşamında.
Burada güzel olan her şeyin yasak olmasının anlamı nedir? Bilemedim, bilemiyorum. Mavi gökyüzünü, sımsıcak güneşi görmek yasak… Sevimli karganın konduğu duvarın ötesine çıkmak yasak, oyuncaklarla oynamak yasak…
Bize mutluluk veren şeyleri yasaklayanları sevmiyorum ve hiç sevmeyeceğim…
Oyuncaklarımı Saklıyorum
Oyuncaklarımı kaybetmemek için onları avluya bile çıkarmıyor, yastığımın altında saklıyordum. Demir kapıyı açıp kapatan asık yüzlü kadınlar oyuncağımı görürlerse hemen alırlar, bunu yapmalarını istemiyorum. Halbuki sevimli kargayı da dahil etmek isterdim oyunlarımıza. Ben de oyuncaklarımla nasıl oynadığımı sevimli kargaya, sevimli kargayla konuştuklarımızı da oyuncaklarıma anlatıyorum.
Aslında oyuncak demek istemiyorum bebek arkadaşlarıma, onlara güzel bir isim bulmam lazım.
Bunları size anlatırken ne kadar büyüdüğümü fark ediyorum. Küçücük bir bebekken kantinden aldığımız renk renk sebzeler çok ilgimi çekerdi. Adının havuç olduğunu öğrendiğim bir sebze, kaşınan dişlerime çok iyi geliyordu. Turp biraz kekremsi olsa da çok seviyordum onu da. Bazen turplarla top gibi oynuyordum. Turpların topa benzediğini ise annemin “Bir topu olsa oynardı Yusuf’um, artık turp top yerine geçsin.” sözünden anlamıştım.
Bir gün kantinden o güne kadar hiç görmediğim bir şey geldi, turp ve havuç gibi yumuşak değildi, sert kabukluydu. Cevizmiş meğer. Annem bir tabak dolusu cevizi önüme koydu, onları döküp saçıyor, önümde yuvarlanışını seyrediyordum. Bunlar harika oyuncaklardı, onlarla oynamayı çok seviyordum.
Ceviz oyuncak değilmiş meğer, kabukları kırıldıktan sonra yiyebiliyormuşuz onları. Üstelik vitamin küpüymüş ve benim gibi çocukların gelişiminde çok faydalıymış. Doğrusu tadını da çok sevdim, annem bazen ceviz içini ufalıyor, içine azıcık bal koyuyor ve bana yediriyordu. Bayılıyordum bu lezzete.
Bir gün tabağımda hiç ceviz kalmadığını fark ettim, hepsini yeyip bitirmişiz. Annem kantin listesine ceviz yazmasına rağmen ceviz gönderilmiyordu. Nedenini bilmiyordu annem, fakat her hafta bıkmadan usanmadan ceviz istiyordu kantinden. Bir gün demir kapımızı açıp kapamakla görevli olan garip giysili kadına “Bakın benim çocuğumun iyi beslenmesi lazım, ceviz ve bal istiyorum yavrum için, kantinden gönderilmiyor.” dedi. “Ceviz varsa gönderilir, yoksa yoktur.” deyiverdi kadın.
Bu sözlerden sonra annemin bana sarılıp ağlayışını hiç unutmuyorum. Üzülme anneciğim, ceviz yemesem de büyüyebilirim ben. Mesela geçen gün getirdikleri tahin ve pekmezi, peyniri de çok sevdim. Yeter ki sen üzülme, beni bu yiyecekler de kutu dışındaki hayat için geliştirebilir