ARKADAŞIM SEVİMLİ KARGA
Her çocuğun arkadaşı vardır ve onları sever, benim de pek çok arkadaşım oldu ve onları çok sevdim. Ancak hapishane denilen kutudan dışarı çıktıktan sonra, benim arkadaşlarımın diğer çocukların arkadaşlarından çok farklı olduğunu anladım. Çok etkileyiciydi bu farklar. Arkadaşlarımı ve onlarla yaşadıklarımı anlattığımda eminim siz de çok etkileneceksiniz deneyimlerimin sıra dışılığından.
Farklı yeteneklere sahip o kadar çok arkadaşım var ki… Merak etmeyin hepsini bir bir anlatacağım size. Onlar havada uçan, karada kaçan, duvardan geçen, suda yüzen ve her tür engeli kolaylıkla aşan maharetli arkadaşlarımdır. Sadece bunlarla sınırlı değil onların özellikleri, anlattıkça daha çok merak edeceksiniz onları ve elbette birlikte yaşadıklarımızı.
Hapishane denilen kutudan başka bir dünyaya çıktıktan sonra, sevgili arkadaşlarımın benzerlerinin bu dünyada da olduğunu anladım. Fakat kutu dışındaki çocukların oyun oynayacak o kadar farklı seçenekleri vardı ki benim arkadaşlarımla arkadaşlık etmeye fırsat bulamıyorlardı anlaşılan.
Çocukluğumu geçirdiğim kutunun bölmelerinde bize benzemeyen varlıklar gördüm, onlara kısaca “hayvan” deniyordu ancak bazen adları özelleşiyordu. Mesela kuş denilen hayvanlar gökte uçuyor, böcek denilenlerin bazısı yerde yürürken bazısı hem yerde yürüyüp hem uçabiliyordu. Solucan gibi hayvanlar ise sadece yerde sürünebiliyordu, onların uçacak kanatları, yürüyecek el ve ayakları olmadığı için gövdeleriyle hareket edebiliyorlardı.
Hayvan dostlarımın en unutulmazlarından olan sevimli kargadan söz etmek istiyorum size. Benim vefalı dostum ve sadık arkadaşımdan yani.
Annem ve arkadaşları olan güzel kadınlarla birlikte yaşadığımız kutunun dışında avlu denilen bir bahçe vardı. Bahçe dediysem, kutu dışındaki hayatta bildiğiniz bahçelerden değildir avlu. Toprak ve bitki yoktur her şeyden önce; avlu beton bir alandan ibarettir. Betonda bitki yeşermediğini, hayvanların eşinemediğini biliyorsunuzdur mutlaka.
Her gün belli saatlerde avluya çıkardık, kutu yaşamının kuralı böyledir. Annem ve güzel arkadaşlarıyla avluda yürüyüş yapar, kendimizi daha iyi hissederiz. Bir de başımızın üstünde duran koskoca bir mavilik var, adı gökyüzü imiş. Görebildiğim kadarı bile büyüleyici, annem o maviliğin sınırsız olduğunu söylerdi, haklıymış. Kutu dışı yaşamında öğrendim haklı olduğunu.
Konuyu dağıtmaya gerek yok, söylediklerimi dinleyen birilerini bulunca her şeyi anlatmak istiyor içim. Anlatacak o kadar çok şey var ki. Gökyüzünün maviliğiyle tanıştıktan sonra anlatacaklarımın griliği üzüyor beni. Ne olursa olsun anlatmaya karar verdim; annemin dediğine göre, eğer anlatmazsam o gri renk içimde çöreklenip kalırmış. Halbuki içimin gökyüzü gibi mavi ve güneş gibi sarı sıcağı olmasını isterim.
Her avluya çıkışımızda yanıma gelen sevimli karga ile arkadaş olmuştuk. Arkadaşımın hem kanatları hem ayakları vardı, bu yüzden istediği zaman uçup istediği zaman yürüyebiliyordu. Avluya çıktığımızda hemen avlu duvarının üstünde belirirdi sevimli karga. Sevgiyle birbirimize bakardık. O benim yaşantıma imreniyor olamazdı, fakat ben onun yaşantısına imreniyor ve onun kadar özgür yaşamak istiyordum. Çünkü biz avluya ancak gıcırtılı demir kapılar açıldığında çıkabiliyorken o istediği zaman istediği yere gidebiliyordu. Bu fark çok önemliydi doğrusu.
Sevimli kargayla buluşmalarımız çok heyecan vericiydi. Avluya çıktığımızda onun gelip gelmediğine bakardım ilkin. Bazen duvarın üstünde beni bekler, bazen de avluya çıktıktan beş dakika sonra yanımıza gelirdi. Avluda ona yakın olan yerde durmak isterdim, sanki gözleriyle, hâl ve tavırlarıyla bana bir şeyler söylemek istiyordu. Fakat karga dilini bilmediğimden olacak, ne dediğini pek anlamıyordum.
Bir gün avlu kalabalık değildi, arkadaşım karga yanıma kadar sokuldu ve belki inamayacaksınız ama bana beni sevdiğini söyledi. Kulaklarıma inanamıyordum, aslında kalbime her zaman söylüyordu ama kulaklarımla hiç duymamıştım bu sözü. O gün heyecandan pek uyuyamadım, annem durumu bilmediği için hastalandığımı sandı. Annemin üzülmesini istemiyordum ama nasıl söyleyebilirim sevimli kargayla aramızdaki sırrı? Sevmekte yanlış bir şey yok elbette, fakat isimlendiremediğim bir duygu var içimde, bu sırrı saklamama ilişkin.
Arkadaşım karganın yalnız olduğum zamanlarda avlu duvarından inmesinden çocukları büyüklerden çok daha fazla sevdiğini anlamıştım. Bazen içimden dua ederdim, annemin güzel arkadaşlarının hepsi avluya çıkmasın diye. Fakat sonra bunun kötü bir dilek olduğunu hissettim, neden kötü pek bilmiyorum.
Arkadaşım karga avlu ne kadar tenha ise o kadar yanıma yaklaşıyor, bana güzel şeyler söylüyordu. Mesela bir gün bu hapishane kutusunda yaşadığım için çok üzülmememi, gökyüzünün maviliğine ve yeşilin büyüsüne kavuşmama az kaldığını söyledi. Doğrusu ne demek istediğini pek anlamamıştım, yeşilin büyüsünden bahsederken bilmediğim bazı kelimeler söyledi; ağaç, çiçek, bitki gibi… Bu kelimelin ne olduğunu bilemesem de çok güzel şeyler olduğunu anlamıştım, çünkü bunları anlatırken sevimli karganın gözleri yaşarmıştı.
Aramızdaki duygusal bağ her geçen gün güçleniyor, sevimli karga ile sırlarımızı paylaşıyorduk. Bir gün ona, en iyi arkadaşım olduğunu söyledim. Onu ne kadar sevdiğimi anlayamayacağını da ekledim. İkimizin de gözleri yaşardı ama bu ağlamak değildi herhalde.